18 Nisan 2015 Cumartesi

FİLM TAVSİYEM: HUGO (2011, ABD)

Kitap ve filmler dünyasından maalesef sık sık bir öneri getiremiyorum. İstiyorum ki; bitirme anında okuyucu ya da izleyici, hayata bakışına dair yeni bir renk, olumlu, kişisel ama insani yönde gelişimine katkı veren bir tortu, hiç olmazsa dile gelebilecek bir anafikir çıkarabilsin. Ama nafile; çoğunun verdiği lolipop şekerinin damakta bıraktığı tat gibi sadece izlendiği an elde edilen, bilgisayar hüneri görsel efekt veya daha da azına sahip, fabrikasyon, değersiz ve mesaj endişesi taşımayan cinsten oluyor.

Hızlı yaşa genç öl  ya da bırak saçım dağınık kalsın ekolünün düşünmeyen, düşündüren şeyleri sevmeyen, düşünmekten adeta korkan ve televizyon ekranında bile bu neviden bir yapım olduğunda "zap" denen adı bile berbat işi yapanlar doğal olarak; beyinleriyle muhatap kıldıkları ve kendileri farkında olmasa da çok değerli ömürlerinden okumak veya seyretmek için ayırdıkları, geri gelmez zaman mukabili; düşündürülmek gibi bir beklenti içinde olmayıp, "canım herşeyde de bir mesaj aranmazki, bakıyorum işte" diyedursunlar, ben böyle düşünmüyorum. İşte bu nedenle uyguladığım filtreden, tavsiye edebileceğim türden işler biraz az çıkıyor.


Size çocuklar, gençler ve yetişkinlerin rahatça seyredebilecekleri bir film öneriyorum: Hugo. Düşünsel faydasının zararından daha fazla olduğunu düşünüyorum. Birinci Dünya Savaşı ertesinde Paris'in kendine münhasır, büyülü entelektüel sosyal çevresinin savaş sonrası aldığı yaraları sarmaya çalıştığı, buharlı lokomotif dönemi. Hikayemiz de insanların bu şartlar altında kültürel, sosyal sığınma ve yeniden bir kültür olgunlaştırma mekanı olarak seçtikleri, büyük bir tren garında geçiyor.

İnandığı uğruna zoru göze alma, makinelerle hayatı özdeşleştirme, yılmama, sabretme, amacı için değişik çözümler geliştirme,, yaşamdaki varlık nedenini sorgulama, gözden çıkarmak yerine onarmaya odaklanma, özgüven ve idealler gibi pekçok konuda izleyene mesajlar paketlenmiş, bugünün standartlarına göre oldukça değerli bir film. 


Bu vesileyle yetişkinler familyasına da iki satır mesaj göndermek istiyorum: 

Dikkatinizi çektiğini umut ettiğim gibi; sizin de kendiniz adına seyretmenizi dilediğim bir film tavsiye ediyorum. İlk birkaç dakikasına bakıp "ha bu çocuk filmiymiş" diye önyargılı yaklaşmayın lütfen, sabırla sonunu getirin, yaklaşık iki saat süren filmin. Yeterki dünyanın bütün telaşını bırakıp izleyin, inanınki pişman olmayacaksınız.

Cem Turan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder