27 Ekim 2014 Pazartesi

SİZ HİÇ TARİHİN ŞAMARINI YEDİNİZ Mİ?


 Tarih yaşamın geride bıraktığı ayak izleridir. Gerek sosyal yaşam gerek bilimsel ya da mesleki boyut açısından bakıldığında, ayağını bir karınca yuvasının kenarına, tane tane taşınarak yığılmış toprak tepeciği gibi duran tarihi tecrübeler yığınına sağlam bir şekilde basarak yön bulmalı insan. Gerçekten de tarih, medeniyet denilen, insanların ve nesillerin el ele ve tek tek kum taneleri taşıyarak elde ettikleri harçla ördükleri bir duvarı inşa eder ve bugün elimizde tuttuklarımız, yaşam ve kazançlarımıza kaynaklık edenler, edinilmiş bu beşeri tecrübelerdir. 

 Dolayısıyla mesleğimizin de tarihini bilmek zorundayız. Bilim ve sanat bugünün konfor içinde adeta yüzen insanının tahmin ettiği rahatlıkta yol almamıştır. Giyotinin gölgesinde, can korkusuna rağmen sürdürmüştür insanoğlu medeniyete harç taşıma yolculuğunu. Bunları bilmek başta empati yeteneğini geliştirir ve daha da önemlisi had bilmeyi öğretir. Ben doğal olarak bilim cihetinden bakıyorum, siz ilgili olduğunuz diğer alanlar için, benzer şekilde yorumlamalarda bulunabilirsiniz: Bugünün ultra lüks şartlarında bile kafa yormamak, üretmemek, düşünce geliştirmemek için en ufak aksaklığı bahane eden, başta akademisyenlerin, bilim adına yer işgal edenlerin ve özellikle öğrencilerin bu pervasızlıklarına yüzlerce yıl öncesinin yokluğunda ve vahşetinde ürettikleri harikulediklerle öyle bir şamar atar ki tarih, insanın klimalı odasında bir şeye daha söylenecek mecali olmaz, utancından başını önüne eğer. 


 Canı düğünde oynamak istemeyen gelin gibidir, bugünün insanının ahvali: Önce yer darlığından şikayet eder. Masaları çekip yer açınca bu kez yeninin (kol boyunun) darlığından şikayet eder. Velhasıl bahanesi çoktur, uykuya yatmak için. Kapağı atmıştır bir kere akademisyense memuriyete, öğrenciyse iyi puanlı bir okula. 

 Öğretmenlerde de durum farklı değildir: Atamalar yapılmıyor diye gösteriler yapan öğretmen adayları, mesleğe adım atıp memuriyetin dayanılmaz hafifliğini hissettikten sonra birden daha çok maaş, daha çok hak için pankart açmaya başlar. Biri bir mikrofon uzatıp eğitimin sorunlarını sorsa, ilk numara istisnasız öğretmenlerin özlük hakları ve maaşlar, ek ders ücretleridir. Eğitimin ve ilmin aşkını yüreğinde duymadan, "hiç olmazsa öğretmen olayım" diye bir mesleğe girilirse başka ne ilgisini çekecekki bir insanın? 

 Eğer bir mecburiyet olarak ders geçme hatırına değil, şimdi bulunulan yolun geçmiş mimarlarıyla tanışmak dileği ve merakı ile okunursa tarih, o zaman müthiş derecede didaktik, yol gösterici ve islah edici olur. Sabrı öğretir, inancı öğretir, değerleri uğruna yaşamayı, insanlığı kendi insanlığından üstte tutmayı öğretir. İnanılan uğruna göze alınanlardan haberdar oldukça idealist bakmaya, zorluklar karşısında dirayetli olmaya başlar, insan. 

 Tarih; şu zamanda, şu kimseler, şurada, şunu yapmış demekten ibaret bir nicel öğreti değildir, bakmayın siz ezberci hafızlara ve eğitimcilikle ilgisi olmayan hatmettiricilere. Tarih, sebep-sonuç ilişkileri paydasında, ekseriyetle soyut uzayda geçen niteliksel bir eğitimdir, sentezleme egzersizidir. Bunu size sağlayabilecek yazar ve hocalardan tarihi takip etmek, bambaşka ufukları iç dünyanızda görünür kılacaktır. Tarihin bize söylediği; gelişimin varlıklar içinde yüzmekten değil, yoksunluklar içinde pişmekten geçtiğidir.

 Ne hazinki bilgisayarın son sekiz yüz yıllık tarihini anlatabilecek bilgisayar mühendisi yok gibidir. İnsanlık tarihiyle yaşıt hukuğun tarihini içine sindirememiş bir avukat, köksüz diş gibidir. Müthiş minyatürlerle bezeli bin yıllık tıp kitaplarının hiç olmazsa bir sayfasını internetten bile olsa incelememiş bir doktorun, kapısında kedi bekleyen ciğerciden farkı nedir? ... 

 Uzun lafın kısası, bizi geçmişten bugüne taşıyan silsilenin seyir defteridir, tarih ve tortusu değerler, kültürdür. Cebinizde değerleriniz yoksa, kartvizitinizde yazan ünvan ne denli yüksek olursa olsun, bizi yormasın çünkü geçmişteki değersizler gibi o da bedeninizin toprakta çürümesini bile beklemeden, unutulmak üzere tarihin geri dönüşmeyen çöpler kutusunu boylayacaktır.

 Kimlerin hayatlarını okuyacağınız ise tümüyle gönül pusulanızla yanıtını bulacağınız bir sorudur. Mutlaka ilginizi çeken, kendinizle özdeşim kurduğunuz kişiliklere rastlayacaksınız tarih koridorlarında. Belki de çarpışacaksınız onlarla yol üzerinde ve bu hayatınızdaki bir dönüm noktası olabilecek yeni bir süreci tetikleyebilir, hayata bakışınızı kökünden değiştirebilir. İnovasyonu bugünde arayanları dumura uğratacak anahtarlarla dönebilirsiniz bu zaman yolculuğundan. Yeterki dileyin ve yeterki bakmak yerine görmeye çalışın.

Cem TURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder