16 Ekim 2014 Perşembe

POPÜLER DERGİCİLİKLE BİLİMİ HALKA İNDİRMEK: TÜBİTAK VE DİĞERLERİ



  Genetikçiler uzun yıllar, insan davranışlarında genetik faktörlerin belirleyici olduğunu ispata kendilerini adeta vakfetmiş olsalar da geldikleri nokta; ezici bir çoğunlukla son sözü, çevresel etkinin şekillendiriciliğinin söylediği idi.

  Ne güzel olurdu kimine göre; evimizin sigorta kutusunu açıp kapatmak gibi DNA kutusunun kapağını açıp gen sigortalarını indirip kaldırarak davranışları şekillendirmek ama iyiki öyle değil: Çevre çok önemli ve biz toplumun her kesimine ve özellikle genç ve çocuklara gelişim için uygun çevresel koşulları sağlamak zorundayız.

  Bir ülke düşünün, popüler yenilikler, bilim insanlarının tartışmaları mahalle kahvelerinden gazetelerinin manşetlerine kadar yer buluyor. Tezlerin karşılıklı düellosu arenalardan inmiyor, futbol holiganlığı yerine ortaya atılan görüşlerden inandığını destekliyor insanlar ya da kendileri yenilerini ileri sürüyorlar... Söylemeden geçememki; en kötü fikir, fikirsizlikten bin kat daha yeğlenendir çünkü fikirler çarpıştırılarak bilenir. 

  Ve diğer ülke: Adına okuma salonu (kıraathane) dedikleri yerlerde duman altı olup, adeta pineklemenin adresi olmuş bu mekanlarda hayatlar çürüyor, gençlikler tüketilip içkiye, kumara, uyuşturucuya alıştırılıyor. En popüler konular, gazetelerinin üçüncü sayfalarından değil, daha ilk sayfalarından vıcık vıcık akan popstar, topstar, hopstar, hocastar, holiganizm, vandalizm, emeksiz sosyetik yaşam haberlerinden oluşuyor. Bunları yazanlar ve boğazlarına kadar insanları magazin delisi yapanlar, utanıp sıkılmadan bu rezillikleri halk istediği için yaptıklarını söylüyorlar. En popüler iş; otobüs duraklarından hiç inmeyen kağıtlara yazılmış vasıflı-vasıfsız overlokçu, reçmeci, son ütücü ilanları... 

  İşte bundan bilim gazeteciliği çok önemli bir toplum için. Aydınlanmanın, düşünce üretmenin, hayatı sorgular yaşamanın ritmcisi, metronomudur bilim üstüne içerik üretmek ve herşey bir ritm vuruşu ile başlar, muhteşem senfoniler böyle yankılanır orkestraların sahne aldığı salonlarda. Ritm olmazsa sessizliktir akıbet, çürümektir, tüketen bir pazar olmaktır, işten yegâne anladığı tüccar olmaktır. 

  Oysa öyle olmamalıdır: Toplumu meraka, irdelemeye, araştırmaya götüren bir orkestra şefi, fareli köyün kavalcısı olmalıdır, bilim yazarı. Halk diliyle kalem oynatmalı, en karmaşık konuları bile Cin Ali lisanıyla işleyebilmeli, düşünmeyi baldan tatlı resmedebilmelidir. Türkiye'de henüz popüler bilim yazarı, gazetecesi gibi bir uzmanlık yokken benimki de laf-ı güzaf olsa gerek.

  İşte o zaman, şimdilerde ağızlara sakız olan inovasyon kelimesi anlamını bulur. Teknolojik oyuncaklara çuvalla kaynak akıtıp evleri, işyerlerini, sınıfları, cepleri bunlarla doldurmak değilki gelişmişlik. Düşünce geliştirmekteki istekle yön bulan bir süreçtir, gelişmek. 

  Bir TÜBİTAK var son yıllarda bu konuda birşeyler yapmayı dert edinen: Eskiden bir Bilim ve Teknik Dergisi vardı, çocukluğumdan bu yana takip ettiğim. Son yıllarda okul öncesi çocuklar için "Meraklı Minik", İlkokul düzeyi için "Bilim Çocuk" ve şimdi de "Bilim Genç" dergileri ile karşımızda. Eleştireceğim yönleri de olsa, bunlar TÜBİTAK'ın bu hizmetinden duyduğum memnuniyet ve takdiri gölgeleyemeyecek kadar küçükler. Bu yayınlardaki amaç zaten herkesi topyekün profesyonel bilimadamı yapmak değil, iç dünyalarına merak tohumları serpmek, yüreğe aşk ve heves düşürmek. Çünkü herşeyin başı bu güdüler, günümüz insanları arasında en çok fukaralık çektiklerimiz de onlar. 

  TÜBİTAK bence bu seriye devam etmeli. Daha farklı kitlelere özelleşerek, farklı içerik ve üslupla girmeli kapılarından içeri: Örneğin "Bilim Çiftçi" tarım ve hayvancılık alanında yenilikçi düşünceler konusunda cesaretlendirmeli okurlarını, bu alandaki gelişmeleri bir köy lehçeşiyle vermeli, örnekler köyden olmalı; Hasan ve Ali Ağalar'ın güncel diyalogları ile işlenerek yakın durmalı çiftçiye. 

  Belki "Bilim Kobi", "Bilim Sanat", "Bilim Tarih", "Bilim Emekli" gibi farklı halkalar eklenmeli halk bilimciliği yayınlarına ve böylece beşikten mezara kadar bilime aşina, bilimi içselleştirerek bir yaşam tarzı, örf, gelenek haline getirmiş bir toplum üretebiliriz, kim bilir. Bilim tarihinden ya da bir biyografiden bir sayfalık farkındalık bile insanı sıradanlık yolundan çıkarmaya yetebilir, kimi zaman. Eksikleriyle kusurlarıyla, bu güzel hizmetin için teşekkürler TÜBİTAK.

  Aklıma tek kanallı TRT günleri geldi. Olayı çözüp, kazancı gören müteşebbis ruhun radyo televizyon yayıncılığındaki tekeli kırmak ve kendilerine kanuni bir koridor açabilmek için kullandıkları en önemli malzeme "yayın özgürlüğü ile sağlanacak demokrasi" idi. 

  Peki ya "bilim özgürlüğü ile sağlanacak gelişme, gerçek bağımsızlık, asıl gurur duyulası demokrasinin besin kaynağı refah" ? Pek ses yok. Ben duyamıyorum, ya siz? Demekki bilim yazım çizmekte gelir görmüyorlar. Belki sadece magazin yayınlarından oluşan dergiciliklerine "bu kadar da olmaz" dedirtmemek için olacak, birkaç uluslararası popüler bilim dergisinin Türkçe versiyonlarını basarak durumu idare ediyorlar. Belliki bilim yazamayacaklarından, özgün bir içerikle sürükleyici olamayacaklarından endişe ediyorlar. 

  Bir elin parmak sayısını bile bulmayan birkaç özel popüler bilim yayıncılığı girişimini söylememem hak yemek olur. Özellikle bildiğim birisi varki çok uzun yıllardır yayın hayatında. Lakin bilimi avama indirgeme hususunda havanda su dövüyor gibiler. Mükemmelliğiniz, karşınızdakinin sizi anladığı orandadır. Siz okuyan "yahu, bilim de ne menem şeymiş" deyip korkarak kaçmamalı. 

  Bunca paparazzi medyanın içinde halk diliyle popüler bilim yayıncılığına teveccüh edecek birisi olsa, önce ben gönüllü yazmak isterdim ama halen lüks bir rüya gibi, demlenmesi gereken bir düşünce hala, atı alan Üsküdar'ı çoktan geçse bile. 

  Umutvar olunmalı, umutlar korunmalı. İyi gelişmeler alkışlanmalı, yanlışlar eleştirilmeli. Bir de taşın altına el koyanlardan olup, topluma karşı sorumluluklarınızın bilinciyle hareket ettiniz mi gerisi kaymaklı ekmek kadayıfı gibi leziz olur.

Cem TURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder