19 Ekim 2014 Pazar

MESLEKLERİN ENFORMATİĞİ: HEPİMİZ BİRBİRİMİZE MUHTACIZ


 Bir mühendis adayının mesleği ile endişelerini dile getirerek yönelttiği sorudur, bu makalenin doğumunun nedeni. Dilimden düşürmediğim gibi; asıl öğretici olanın, evrendeki anlamlı ve kullanılabilir bilgi miktarını artıranın, isabetli sorulmuş sorular olduğuna inanıyorum:

 Hemen her bilim alanındaki insanın yaptığı temel hata, hayata sadece kendi mesleki perspektifinden bakmak oluyor. Aslında aynı konuyu farklı uzaylarda çalışan insanlarız hepimiz ve ortak paydamız; iletişim, etkileşim ve enformatik. 

 Çalışma uzayımız mikro hatta nano ölçekten makro ölçeklere kadar uzanan geniş bir değişkenlik gösteriyor. Bir gök bilimci gezegenler, göz cisimlerinin birbirleri ile olan etkileşimiyle ilgiliyken, bir nörolog vücudumuzdaki sinir sistemleriyle taşınan duyusal beyin sinyalleri ile ilgilenir. Bir sosyolog insanlar arası gidip gelen iletişim trafiğinin toplumsal izdüşümlerine odaklıyken, bir psikolog bu akışın bireyin kendi dünyasındaki izleri üzerine yoğunlaşır. Bir jeofizikçi yerkürenin oluştuğu bileşenler arasındaki etkileşimi, zaman zaman olan iletişimsel boşalmalar diyebileceğimiz depremleri incelerken bir siyaset bilimci toplum içerisinde üretilen sinyallerin yönetimsel bir güce dönüştürülerek kontrol altında kullanılmasıyla ilgilenir. 

 Hukuk iletişimin uçbirimleri olan bireyler arasındaki veri akışının, birbirlerinin tanımlı özgürlük alanlarına taşmamasına duyarlı iken, edebiyat bu etkileşimin daha estetik, ruhu besleyen bir forma kavuşması, insanileşmesi için uğraşı verir. Tarih ise insanlar ve dolayısıyla toplumlar arasındaki akışlardan sonra kalanlarla ilgilenir, yaşananları not eder ve medeniyet yolculuğumuza etkilerini değerlendirir. Mikro biyoloji etkileşime hücre boyutunda bakarken ilahiyat bu etkileşimin kapsamını insanla Yaratıcı arasında tanımlayarak en geniş ölçeğe yerleştirir. 

 Aynı yere baksak bile mesleki ve sosyal olarak taktığımız gözlüklerle hayata bakıyoruz: Bir toprak parçasına, ziraat mühendisi ekilebilme durumunu değerlendirmek üzere yaklaşırken, inşaat mühendisinin bu toprak üzerinde yükselteceği görkemli binaları hayal etmesi normal karşılanmalıdır. Bir zoolog akan bir nehre, hayvan çeşitliliğini algılamak ve artırmak için bakarken bir elektrik mühendisi suyun debisinin elektrik üretimi için yeterli olup olmadığı konusuyla meşgul olabilir...

 Maddeler dünyasında iki maddenin birbiri üzerindeki etkisine kimyager maddelerin birbirine ikram ettikleri enerji, tepkime, birlikteliğin ortaya çıkardığı ısı nazarıyla bakarken bir fizikçi momentumları, kuvvetleri, torkları işin içine sokabilir pekala. Ve tüm bu katı bilimlerin hayatımıza yumuşak bir geçiş yapabilmeleri, hayatımızı mekanikleştirmeden yaşanabilir kılmaları için sosyal bilimlere muhtacız.

 Bir de suni olarak üretilen bilgilerin etkileştiği durumlar sözkonusudur ki özellikle bugünün teknoloji tanımının lokomotif aktörleridir: Üretilen elektrik ve radyo sinyalleri ile de dünyamızın dışına taşan yoğun bir etkileşim vardır günümüzde. Bu sinyalleri mikro ölçekte irdeleyen elektronik mühendisliği ve daha çok sayısal etiketlerle değerlendiren bilgisayar mühendisliği bu alanın yön verenlerinden sayılabilir. Bu meslekleri doya doya yaşamak isteyenlerin geniş bir resim profilinden mesleklerini görmelerini sağlamak için matematiksel meziyetlerinin yanında iyi birer mantık, felsefe hatta psikanaliz ilgilisi olmalarının faydalı olacağını düşünüyorum.

 Sayısal elektroniği, insanın düşünsel mantık yapısını taklit ettiği için zevkli ve derinlikleri olan bir uğraşı alanı olarak görüyorum. Diyotlardan transistörlere, kapılardan zavallı opamplara bu anlamları yükleyen, herhalde numune bir yaklaşım oldu benimkisi.

 Özellikle teknik bilimlerin ve teknolojinin, yani yapay mekanizmaların ve özellikle sayısal dünyanın insanla etkileşimini konu alan enformatik bilimler ise son yıllarda daha da önem kazanan bir alan haline geldi. Eğer sosyal yaşamda doğru konumlandıramıyor ve insanlara faydalı olacak halde kullanıma sokamıyorsanız, geliştirdiğiniz şey atomik zaman makinesi olsun, kimin umurunda?

 Algılarımızdaki çevresel ve sosyal edinimlerimizle paralel gelişen seçiciliğimiz, birlikte bir medeniyeti yaşatma ve geliştirme gerekliliğinde birleşerek dengelenmelidir. Ne bir mimarın güdülerine kapılıp dünyayı betonlara boğmalı ne de bugünün insanını mağaralarda yaşatmalı.

 Tüm bu cümlelerin bakiyesi şu ki; dünya bizim kesitimizle tümüyle kapsanamayacak kadar geniş ve hassas dengeler üzerine kurulu. Bu nedenle işimizi yaparken dünyanın sadece bize gözüktüğü haline aldanmadan tamamını görmeye çalışırsak, zarar verici olmadan dünyaya artılar üretebiliriz. Medeniyet el birliği ile gelişen bir süreç; bu sürece bir profesörün de kapımızın önünü her gün süpüren belediye çöpçüsünün de bir katkı sağladığı gerçektir, biri diğerine tercih edilemez.

 Ne yaparsak yapalım, en iyisini yapmaya çalışalım. İnsanlığa fayda vermek için çalışalım. Okuduğumuz sıraları bize sunanlara, sınıflarında yer açanlara, bize nefes tüketenlere, ekmeğini, suyunu verip bize yaşam sağlayan dünyaya borçlu olduğumuzu unutmadan, sosyal yaşam içindeki sorumluluklarımızın bilinciyle ifa edilmesi gereken bir uğraşıdır, meslek. Bir çatıyı aktaran da, gelen turistleri ağırlayan da, ekmeğimizi pişiren de nükleer santral yapan da her gün muntazam çalışması gereken yaşam makinesinin saygın çarklarıdır, birisi durduğunda hepsi durur. Bakmayın öyle burnu bir karış havada gezenlere; hepimiz birlikte, varlığımızı borçlu olduğumuz yaşam resmini oluşturuyoruz. Bu inançla yapılan her iş çok değerli ve kutsaldır çünkü insanlığın bir açığını kapatmakta, ihtiyacını karşılamakta ve medeniyet duvarının inşasına harç ve tuğla sağlamaktadır.

Her mesleğin özü insanlığa fayda sağlamaktır, zarar vermek olamaz. Bencillik ve daha fazla kazanma hırsı ile şirazesinden çıkmış gibi görünen bazı uygulamalar var. İki gün daha uzun rafta kalsın veya maliyetler düşsün diye kimyagerlerin cirit attığı bir alan haline gelen gıda sektörü ve ekilebilir alanları, orman ve fidanlık alanları beton kulelere dönüştürenler gibi. Onları da geç olmadan yeni neslin ahlaklı, erdemli yetişmelerini umut ettiğim meslek erbaplarına havale ediyorum çünkü hayat, içinde hepimizi taşıyan bir gemi; dibini delmemek gerekir.

Cem TURAN

1 yorum:

  1. Hayatta bir rekabet değil, tamamiyet vardır. Bir aileyi düşünelim, dünya aynısı aslında. Hepimiz bir ailenin üyeleriyiz, birbirimizi tamamlıyoruz. Hayatta pek çok şeyde görüleceği birlik var, rahmet var...Birliğin olmadağı yerde ise zahmet. Hepimiz su'dan yaratıldığımıza göre kocaman bir su ailesinin üyeleriyiz..Haydi kardeşçe yaşamayı deneyelim...Sağlıcakla, dostça, esenlikle kalınız.

    YanıtlaSil