27 Mayıs 2015 Çarşamba

27 MAYIS: KEŞKE HİÇ OLMASAYDI

"Tüm yetki sende ama en son bana danış çünkü son sözü ben söylerim"

Bu sözü özellikle kurumlarda personel ve yöneticiler arasında ölesiye yaşanan antidemokratik bir döngünün demokratikmiş gibi gösterilme formu olarak görebiliriz.


Bizim şirkette ya da kurumda da bu var, diye iç geçirenler doğaldır ve olacaktır yukarıdaki örneğimi okuyunca ama korkarım konu daha ciddi.

En büyük kurum olan devlette ise bu açmazın izdüşümü darbedir. Çünkü demokraside yetki seçimle alınır ve son sözü seçen söyler, başka bir erk değil.


Nesiller boyu muhatap olmaktan sosyal DNA'sında darbeyi normalleştirmiş, bir seçenek olarak gören, seçenin iradesini yok hükmünde sayan, aşağılayan, kendini yüceltip farklı düşünenleri bidon kafalı olmak, göbeğini kaşımakla itham eden, internet kazan o kepçe; dezenformasyon üretip huzur kaçıran, kendi çıkarı için demokrasi dahil, her tür toplumsal kazanımı alabora etmeye hazır hastalıklı kısmını, eğer toplum bir yek vücut ise tedavi etmek zorundayız.

Her can bir söz hakkıdır, bir oy, toplum organizmasının bir hücresi. Hiçbir oy bir diğerinden üstün değildir. Tam da verilen örnek gibi; dağdaki çobanla bağdaki vezir; okumuş yazmış, bilmem hangi paşanın torununun rey hakkı da birdir.

Okumuşluğun, diploma edinmişliğin ürünü öğretilmişliktir, eğitilmişlik değil. Öğretilmişliğinin çıktıları ile insanlara fayda vermek yerine bireysel, bencil çıkar gözetip sırf kese doldurmaya çalışmak ise eğitilmemişliğin zirvesi.

İşte o zaman çoban veziri geçebilir, birim öğrendiği başına daha çok değer üretebilir, daha erdemli ve sağduyulu davranabilir, hakkı hukuku gözetebilir, adaletin kök salmasını sağlayabilir, daha eğitimli kalabilir; vezir kendisini kişiliksizce kartvizitlerin, kağıt parçalarının ardına gizlerken...

Bugün 27 Mayıs. Benim görmediğim bir gün ama canımı sıkacak kadar bilinçaltıma, sosyogenetiğime acısı işlemiş bir gün.


Keşke olmasaydı. Keşke canlar, hele hele başka canlar tarafından yetki verilmiş canlar "son söz hakkını" kendinde görenler tarafından ipin ucunda canlarından edilmeseydi ve keşke insanlar millet olma bilinciyle, kutsal iradesinin mührünü teslim ettiği canlara sahip çıkabilselerdi, sükût edip seyirci kalmak yerine. Adadaki salonlarda cüretkâr ama yetkisiz dudaklar arasında olmasaydı, bir milletin iradesi. Keşke bir milletin canını cebren söküp almasalardı.

Sanki zaman her yarayı sarar ve insanlar unutur diye düşünebilir ama görünen o ki; toplumsal hafıza hemen hiçbir şeyi unutmuyor ve böylesi yaralar, tüm zarar ziyanın yanında sosyal bir travma yaşatıyor nesillere.

Üzgünüm... Hem de çok. Ülkemizin düşe kalka yol almaya çalıştığı demokrasi yolculuğunda yaşam hakkı elinden zorla alınan tüm şehitlere Allah'tan rahmet diliyorum.

Cem Turan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder