26 Ekim 2014 Pazar

YARIM DOKTOR CANDAN, YARIM İMAM İMANDAN EDER. YA YARIM BİLİŞİMCİ?

Size hiç üç ayaklı bir masa sattılar mı? Ya da kapısı olmayan bir buzdolabı? Penceresi olmayan bir ev? Lastiği olmayan araba?... 

Ya hasta çocuğunuzu, biraz daha ucuz olur diye mahalle "üfürükçüsüne" götürmeyi düşündünüz mü hiç?

Tüm bunlar yazılım dünyasında çok sık karşılaşılan olaylardır ve bilgilerinizin güvenliğini tehdit ettiği gibi, yaşanan sorunlardan ötürü müşteriniz gözündeki imajınızı yerle bir etme potansiyeline sahiptir. 

Bu gibi örnekleri belki siz de yaşadınız; yazılımcınızın size vaad ettiklerini binbir gece hikayeleri gibi dinleyip, sonunda bedeninize uymayan elbiseyi zorla size satan hınzır tüccar gibi, size verilene razı olmak durumunda kaldığınız, olmayınca da katlandığınız onca maddi ve zaman külfetini çöpe atıp sil baştan yaptırmayı denediğiniz olmuştur, belki de. Belki de artık tövbeler edip, yeniden kağıt kaleme dönme kararı bile almış olabilirsiniz.


Lütfen biraz daha dikkat! Berberler odasından onaylı sertifika ve ustalık belgesi olmayan, eli makaslı berberin koltuğuna nasıl oturmak istemezseniz, sattığı şüpheli bir bakkaldan nasıl alışveriş yapmak istemezseniz, dijital varlığınızı emanet edeceğiniz, projelerinizi yaptıracağınız kişi ve kuruluşları seçerken de aynı hassasiyeti gösterin.

Çünkü bilginiz, kurumsal mahremiyetinizdir ve herkese emanet edilemez. Çünkü büyümenizin yolu, doğru tasarlanmış bilişim projelerine sahip olmanızdan geçer.

Bakmayın köşede bucakta mantar gibi açılan, denetimsiz bilgisayar dükkanlarına, mağazalarına. Daha birkaç yıl öncesine kadar Ticaret Odası'nda "nalbur" olarak geçen, halen ülkemiz için yeni bir sektördür, bilişim ve halen denetimsizdir. İnsanımız ise malum; biraz fazlaca müteşebbis ruhludur. Bu şartları fırsat bilerek manav dükkanını önce internet kafeye çevirir sonra ufak ufak "Format Atılır" yazılarına başlar camekanında. 

Ölüyorum "Format atılır" yazısına: Ahvale tıbbiyeye döndürerek bir daha bakalım. Herhalde şöyle bir şey olurdu, bu şuursuz yazının izdüşümü: "Karnınız kesilir, dalağınız alınır". "Yahu niye kesip, niye alıyorsun?" diye soran yok ya, koşturur Mamçakoğlu edasıyla çakma yeniçeriler. Oysa bilseler, gereksiz ve yanlış sistem sıfırlamaların zararlarını. Alanın satanın çifte cehaletinin ucuz beklenti paydasında buluşmuşluğudur, bu durum.


Eee, su bayisinden dönme bilişimcilere yapılsın diye emanet edilen cihazların başına gelenlerden oluşan hikayeler elbette ciltler dolduracak romanlar olur. Kutsal damacanalardan ne bekliyordunuz, tabiki "abi bunları fazladan koymuşlar" deyip bir avuç ekipmanı iade edecek ya da nezle için gelip yoğun bakımdan ruhuna fatihalar okunacak hasta durumuna düşecek bilgisayarınız, kim bilir.

Arızalı bilgisayarınızı emanet edeceğiniz servisinizden, bir klavye alacağınız sağlayıcınıza, yazılımcınıza kadar her noktada güvenebileceğiniz liyakati sorgulayın. Bilişim, ticarete konu olmaktan çok öte bir alandır: Uzmanlık ve vasıflı birikim gerektirir, bir bilimi vardır.

Bu vahim tablo, tarafımca ne zaman bir yerlerde gündeme getirilse birileri "teşebbüs özgürlüğü" hikayelerine başlıyor. Düpedüz, çalınan minareye kılıf uydurma çabası. Teşebbüs özgürlüğü diye buyrun ordu kurun ya da muayenehane, eczane açın. Olmadı berber dükkanı ya da hiç olmazsa bakkal açın... Ne mümkün! Yapamazsınız, eğer liyakatiniz, ruhsatınız, ehliyetiniz yoksa ama ne hikmetse halen elini kolu sallayan her fırsatçının "bu işte para var" yanılgısıyla atlayıp, debelendikçe battıkları ve batırdıkları, canlar yaktıkları bir sektördür, bilişim sektörü. Halen sahipsiz, kuralsız, azılı kovboyların at koşturmasına müsait açıklıkta bir meydandır. 

Ondan da çok güven telkin etmez halen bilişim sektörü. Bir banka yöneticisiyle sohbetim halen hatırımda: "Bilişim sektöründeyse birkaç kez düşünmek zorundayız kredi ya da POS cihazı bile verirken. Çünkü sirkülasyonun çok olduğu, hergün birilerinin işyeri açıp kapattığı, tabelaların inip kalktığı bir sektör..."

Tüm bu korsanların kirlettiklerini temizlemek de işimizin bir parçası oldu, korkarım. Müşterilerle ilk temasta "siz de onlardan mısınız, sözünde durmayıp, yapamayıp iki gün sonra kaybolacaklardan?" önyargısıyla bakan gözler görmeye bundandır, çok aşinayız. Neyseki birkaç ay sonra, bizi tanıdıkça endişelerinin yerini tümüyle güven alıyor. 

Neden böyle kirli bir denizde yüzen balıklardan olalım? Bu soruyu, bu ülkenin üniversitelerinde okuyan, her an içiçe olduğum, mühendisliğinden programcılığına, robotik, bilişim ve bilgisayar bölümlerinde okuyan, pırıl pırıl gençlerine verdiğim söze binaen soruyorum. Onlara ufuk vermek, çalışacakları yerleri açmak, hayal güçlerini sonuna kadar desteklemek zorundayız. Bunlar da ancak talep makamının destekleriyle mümkün olabilecek ülkülerdir.

Aslı dururken emitasyonuna teveccüh ederek belki de şikayetçi olduğunuz durumların oluşmasında baş aktör sizlersiniz. Sağlıklı, aklı başında toplum elindeki satınalma gücünü bir destek aracı olarak kullanır, gelişigüzel sallayıp durmaz, sivrisinek gibi ucuz ve kokuşmuş şeyleri alarak heba etmez kaynaklarını. Asli sektöre de satınalmasıyla bir kaynak aktarır, güç verir bilişimin ülkemizde kök salması ve standartlarının gelişmesi için. 

Aramızda kalsın, ülkemizdeki ar-ge desteği alan projelerin yüzde sekseninin çöpe gittiğini söylüyor, istatistikler. Neden? Çünkü bir kısmımız hala bilişimi bilmiyor, bilimi arzulamıyor ve tüy bitmemiş yetimin hakkının kamu eliyle dönüştürülerek verilen desteği, suistimal edilecek bir deniz olarak görüyor da ondan...

Siz desteklemezseniz, biz desteklemezsek kim kalkındıracak bilim ruhunu, bilişim tabanlı teknoloji üretimini bu ülkede? Nasıl adam gibi bağımsız olacak bu ülke, eğer bilimsel, teknolojik bağımsızlığını elde etmezse? Kurumsal olarak, 25 yıldır aldığımız ve verdiğimiz her solukta bu dava var ama aynı zamanda gördüğümüz duyarsızlık. Oysa her köşede "bu memleket adam olmaz" diye lafa başlayıp ayak üstü milliyetçilik, vatan ve Sakarya hikayelerini peşi sıra sıralayanımız; laf ile filolar dolusu peynir gemisi yürütenimiz çoktur bizim.

Yarım doktor candan, yarım imam imandan ederken yarım bilişimci sizi kayden bitirebilir, tanımsız yapabilir, ticari arenadan silebilir, itibarınızı yok edebilir, yanlış yöne sevk ederek iflasın eşiğine giterebilir, mahrem bilgilerinizi güvenliksiz bir şekilde herkesin eline geçer hale getirebilir... Sizi formatlayabilir!

Unutmayın, her geçen gün sanallaşıyoruz: Bugün yirmi yıl öncesine göre daha az evrak dolabı var şirketlerde ve resmi dairelerde. E-devlet projelerimizi yeşertmeye çalışıyoruz. E-şirket, e-kurum olmaya çalışıyoruz. Bilgilerimizi gözle göremediğimiz, elle tutamadığımız, algılaması güç olan sanal ortamlara ve teknolojilere havale ediyoruz.Güvenliğimiz için güvenilir insanlarla çalışmamız gerekiyor, ehliyetli güvenilir insanların ve çalıştıkları kurumların yetişmesi için de onları desteklememiz.

Her şeyin her an iyi gideceği düşüncesine kapılma yanılgısına düşüyoruz, genellikle. Oysa bir mikrobun heybetli bir vücudu tuş etmesinin mümkün olduğu gibi, bir sanal virüsün, casusun, güvenlik açığının, hatalı tasarımın küçük bir e-saldırı durumunda vereceği zararı, yok ediciliği düşünün. Toplu tüfekli, tanklı savaşlar dünyanın ilkel gözle bakan bir kesiminde devam ediyor sadece. "Muassır" denilen diğerleri çoktan dijital savaş hazırlıklarını yaptılar bile. Sanayi casusluğu sıradan bir vaka gibi yaşanıyor dijital dünyada. Böyle bir saldırı karşısında başı "E-" ile başlayan, ister bir şirket ister bir devlet olun, varlığınızı nasıl koruyabilirsiniz?

Lütfen dikkat: Yazılım ve bilişim projeleri uzmanların işidir, "üfürükçülerin" değil. 

Cem TURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder